Aşağıdaki metin, okullarda 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma günü etkinliği için sahne gösterisi hazırlayan gençlerin yararlanması için paylaşılmıştır.
Yaşlı bir adam gazete okumaktadır. Bir süre sonra gazetesini bırakır ve gözlüklerini çıkartarak göz yaşlarını siler. Yanında genç bir çocuk vardır ve psp oynamaktadır.
GENÇ: Neyin var dede?
DEDE: Son gazimiz de vefat etmiş.
GENÇ: Aman dede buna mı üzülüyorsun.
Zaten çok yaşlanmıştır.
DEDE: Elinizdeki bilgisayarlar
sizin bütün duygularınızı, insanlığınızı emiyor evlat.
GENÇ: Dede gene başlama.
DEDE: Sen bu toprağın bir karışının
bile nasıl savunulduğunu biliyor musun?
GENÇ: Biliyorum dede şimdi yine
bana Çanakkale’yi anlatacaksın.
DEDE: Sen Çanakkale deyince ne
anlıyorsun ki.
GENÇ: Birinci dünya savaşında
Çanakkale’yi düşmanlar geçemeyince savaş uzamış.
DEDE: Evet size öğretiyorlar her şeyi ama sadece sayılarla. Ve fayda, zarar hesapları ile. Savaş demek, insan demektir. İnsanın olmadığı yerde savaş olmaz evlat. İnsanın olduğu yerde ise kazanılandan, kaybedilenden fazlası vardır.
KORO: İnsanın olmadığı yerde savaş
olmaz.
1. ANLATICI: Şimdi size hikaye
anlatmayacağız. Rakamlarla konuşmayacağız.
Biz ve onlar diye tarafta
tutmayacağız. Size insan hikayeleri anlatacağız. Sizin gibi insanların
hikayelerini.
1.OYUNCU: (Elinde gaz maskesi
vardır.) Al bunu tak. Türkler gaz kullanırsa ölmezsin.
2.OYUNCU: Bunu takmama gerek yok.
(Her ikisi de donmuştur.)
2.ANLATICI: İki taraf
arasında, ancak birbirlerini öldürmeye azmetmiş insanlar arasında görülebilir
cinsten tuhaf bir sevgi ve hürmet hissi peydahlanmıştı. Hatta kısa bir müddet
sonra Avustralyalılara gaz maskesi dağıtıldığında çoğu bunu takmak
istememiş, niye takmadıkları sorulduğunda,
2.OYUNCU: Türkler erkek savaşçılardır, zehirli gaz
kullanmazlar
2.ANLATICI:
Cevabını vermişlerdi. Gerçekten, harbin
başından sonuna kadar Türkler, Gelibolu Yarımadası'nda zehirli gaz
kullanılmayacaktı.
Bu geçişte müzik kullanılacak.
Sonra Koro ile birlikte fonda devam edecek.
3.ANLATICI:
Öğleye doğru yağmur, zaman zaman durmaya ve kurşuni bulutların arasıdan güneş
gözükmeye başladı.
4.ANLATICI: Saat 3'e doğru
ölüleri gömme işi hemen hemen bitmiş bulunuyordu. Bu arada iki kriz baş
gösterdi. Birincisi, Türklerin saatlerinin İngilizlerinkine göre 8 dakika ileri
olduğunun tesadüfen fark edilmesiydi ki, alelacele saatler ayarlanarak bu
yüzden doğabilecek bir felaketin önüne geçilmiş oldu.
İkinci kriz çok daha
vahimdi ve az daha mütarekenin bir fiyaskoyla bitmesine neden olacaktı: Herkes
işiyle gücüyle meşgulken, aniden duyulan bir silah sesi herkesi adeta olduğu
yere çivileyivermişti. Siperlerin ortalık yerinde, ellerinde kazma kürek
çalışanlar bu sesle irkilmiş ve yapacakları bir şey olmadığı için, oldukları
yerde put gibi donup kalmışlardı. Ürkek gözlerle bir kendi siperlerine, bir
karşı tarafınkine bakıyor, fakat en ufak bir hareket yapmaktan çekmiyorlardı.
Allahtan o tek silah sesini başkaları takip etmedi ve bir iki dakika sonra
herkes yine işine koyuldu.
Saat 4'te Türk sıhhiye
erlerinin sonuncuları siperlerine çekildi ve Herbert de kendi adamlarını geri
gönderdi. Avustralyalılar bu işten hoşlanmışa benziyor, kendi daracık
siperlerine dönmeye hevesli gözükmüyorlardı. Nitekim Herbert "Allahaısmarladık"
demek üzere Türk siperlerine doğru son bir defa yollandığında birçoğu onun
peşi sıra gittiler.
5.ANLATICI: Herbert o gün
bulduğu yeni ahbaplarıyla vedalaşırken bir ara Türkçe olarak,
3.OYUNCU (HERBERT): Şimdi gülüyorsunuz, ama yarın beni
vuracaksınız,
1-2-4.OYUNCU: Allah göstermesin,
5.ANLATICI:
Diye karşılık verdiler. Siperden eller
uzandı, Türklerle Avustralyalılar tokalaştılar. Onlar yerlerine dönerken
Türkler arkalarından bağırıyordu:
1-2-4.OYUNCU: Güle güle gidin, güle güle gelin!
5.ANLATICI: Saat 4.45'te
tepelerin üzerinden bir Türk nişancısı bir kurşun attı, Avustralyalılar buna
hemen cevap verdi ve bir an içinde savaş alanı baştan başa silah sesleriyle
inledi.
Fonda devam eden müzik yükselir.
Burada vurmalı bir çalgı ile okuma boyunca ritm verilir.
6.ANLATICI: Arıburnunda iki taraf da mevzilerine çekilmişti.
Bir yandan toprağa gömüldükçe gömülüyor, bir yandan da her uygun yerde ve
fırsatta birbirleriyle çatışmayı, çekişmeyi, boğuşmayı sürdürüyorlardı.
7.ANLATICI: Bombasırtı en
duyarlı yerlerden biriydi. Burası iki yanın
mevzilerinin düğümlendiği noktaydı. Her ikisi için de çok önemliydi.
Bırakılamaz bir yerdi. Elinde tuttuğu yeri karşı yana bırakan, cephesini büyük
tehlikelere açmış olurdu.
8.ANLATICI: Burada
birbirine çok yakın iki siper vardı. Bu iki siper arasında bütün gün, karşı
siperi ele geçirmek amacıyla ya baskına girişilmekte, ya el bombası düellosu yapılmaktaydı.
Bitmez bir boğuşma vardı.
6.ANLATICI: Türkler ya da
Anzaklar, bombaları patlamadan yakalayıp geri atmak zorundaydılar. Atamazlarsa
bomba patlıyor, siperdekiler parçalanıp havaya uçuyorlardı.
7.ANLATICI: İlk sipere
gidenlere kurtuluş yoktu. Yedek siperde bekleyenler bunu bildikleri için
şehitliğe hazırlanıyorlar. Ön sipere geçme ânı yaklaşınca onbaşı mangasına
sesleniyor:
1.OYUNCU: Yoldaşlar, hazır
olun! Erlik günü, memlekete hizmet bayramı geldi!
Tüm koro aynı anda ayağa kalkar. Sinevizyona
yönelirler. Görüntü o dönemden çekilmiş bir taarruz görüntüsüdür.
9.ANLATICI: 1915 yılı 23
Nisan'ında, Gelibolu'da 3.Kolordu Kurmay Başkanı olarak bulunuyordum. Sabahın
çok erken saatlerinde kapım vuruldu. Kolordu Komutanı sesleniyordu:
Reis
Bey... Kalkınız. Düşman çıkarma yapmaya başladı. Mustafa Kemal Bey telefonla
bildiriyor... Yarımadanın batısı Arıburnu ve Sebdülbahir önleri iki yüzden
fazla İngiliz, Fransız gemileriyle kaplanmış bir haldeydi... Bir dağ bataryası
ile iki sahra topu ve Kabatepe, Azmak Deresi'ne de on buçukluk bataryayı (15
cm'lik adi ateşli 4 toplu obüs bataryası olması gerekir e.m.) gizlice
yerleştirmeyi başarmıştık. Bunlarla düşman üzerinde oldukça etki gösteren
sonuçlar elde ettikse de, cephane sorunu belimizi bükmekteydi. Oysa düşman
karadan ve denizden durmadan cephane harcamakta ve adeta bir ölüm yağmuru
mevzilerimiz üzerinde ıslık çalmaktaydı. Tekniğe yalnız insan gücü ve iman ile
göğüs geriyorduk... Düşman karaya çıkmaya başlamış, lakin ilerlemesine olanak
verilmiyor, sokulmaya çalışan birlikleri geriye püskürtmeyi başarabiliyorduk.
Yedek kuvvetlerimiz yetişince denize döküleceği kanısındaydık... Fundalıklar
arasında, düşmandan bir metre kadar uzakta, iki metre yükseklikte bir san
toprak yığıntısı içinde bir telefon ve bir ayaklı dürbün!.. Başında da savaş
kıyafetiyle Mustafa Kemal Bey vardı. Beni görür görmez, sarılarak öptüler:
Aman, çok iyi zamanda geldiniz! Dürbünle bakınız. Bizim kahramanlar düşmana
nasıl saldırıyorlar görünüz, dedi. Ben o anda gördüğüm görüntüyü anlatamam.
Kendilerine, Karargâhınız hep burada mı kalacaktır? diye sordum
Burada Mustafakemal ile ilgili bir şiir veya
şarkı.
10.ANLATICI: Bir saka
neferi Türk mevzilerinin en sağ yanında bulunan Balıkçı Damları yöresinde,
savaştan uzak, kuytu bir vadide güzel bir su kaynağı keşfetmişti. Sağ yandaki
bölüklerin. sakaları kaynağa konuşa konuşa birlikte gidiyor, birlikte
dönüyorladı.
Ta uzakta, herhalde
Bombasırtı'nda yine bombaların patladığı bir
Ne etmeliydi? Silahları
yoktu. Kuşkuyla baktılar. Düşman sakalarının da silahı yoktu. Dövüşmeli miydi?
Su için dövüşmek yakışık alır mıydı? Biri fısıldadı:
1. OYUNCU: Su içene yılan
bile dokunmazmış.
11.ANLATICI: Ama geriye
susuz da dönülmezdi. Bu sırada düşman sakaları da Türkleri gördüler. Onlar da
bocaladılar. Ne yapmalıydı?
12.ANLATICI: Bidonları
hızla doldurup uzaklaşarak kaynağı Türklere bıraktılar.
Bundan sonra hangi yan
erken gelirse öbürü uzakta, görmezliğe gelerek sırasını bekleyecekti.
Yukarılarda, ilerilerde kıyamet koparken, burada gizli su barışı sürüp
gidecekti.
Ağustosa kadar.
Ağustosta
buralar da alt üst olacak, yer yerinden oynayacaktı.
1.ANLATICI: Ateşkes,
2.ANLATICI: Sekiz saat bir
tek tüfek bile patlamamış, bir kişi bile ölmemişti.
3.ANLATICI: Ön siperlerden
birinde, aralarında Boyabatlı Mustafa'nın da bulunduğu askerlerin akılları
karışmıştı. Açığa çıkılmış, düşmanla yan yana durulmuş, yardımlaşılmış, sohbet
edilmişti. Komşu olmuşlardı artık. Şimdi birdenbire düşmanlık başlar mıydı? Bu
kadar dostluktan sonra ateş edilebilir miydi? Boyabatlı Mustafa yüreği akarsu
gibi temiz bir Anadolu çocuğuydu.
3.OYUNCU: Durun hele bir
bakayım şu gâvurcuklara, onlar ne ediyorlar?
1.ANLATICI: Siperden başını
çıkardı.
(Bir tüfek patlama sesi
duyulur. 3. oyuncu yere yığılır.)
2.ANLATICI: Boyabatlı Ömer
oğlu Mustafa sipere düştü. Başından vurulmuştu.
Arkadaşları sınırsız bir
öfke içinde silahlara sarılıp karşı yanı ateşe boğdular.
Savaş yeniden başladı.
3.ANLATICI:
Şehit Boyabatlı Mustafa'nın cebinden Çanakkale Destanı çıktı.
Burada bir türkü, daha sonra fonda devam
eder.
4.ANLATICI: 19 Mayıs
Taarruzu ile İkinci Kirte Muharebesi
5.ANLATICI: Mayıs ayı
muharebelerinde Anburnu cephesinde 19.Tümen'in 19 Mayıs taarruzu ile
Seddülbahir cephesinde 9.Tümen'in İkinci Kirte Muharebesi büyük önem
taşımaktadır.
6.ANLATICI: Her iki cephede
de 1 Mayıs'tan itibaren Mayıs ayı boyuncu taarruzlar ve karşı taarruzlar devam
etmiştir. Üstelik bunlar gündüz ve
4.ANLATICI: Bu bir ay
boyunca yapılan taarruzları ortaya çıkaran ana etkenler nelerdi.
5.ANLATICI: İki tarafta
siperlerde toprağa gömülüyordu. Klasik ve donuk bir savunma durumunda beklemek
muharebeleri sonuçlandıramazdı. Türk tarafında zamanın düşman yararına
çalıştığı düşüncesi yerleşmişti.
6.ANLATICI: Düşmanın
tahkimatını derinleştirmesine karşın, kıyıda dar bir şeride sıkışıp kalması
Anzak Kolordusu'na yapılacak Türk taarruzları sonuç aldırabilirdi.
4.ANLATICI: İngiliz
komutanlığın hazırladığı planın, amaç ve hedefleri müstahkem mevki savunmasını
bir an önce temizlemek ve Çanakkale Boğazı'nı "birleşik donanmaya"
açmaktı. Bu istihbari ya da siyasi yorum değil, operatif bir hedefti. Bunun
için de ilk hamlede Kocaçimen Tepesi platosuna çıkılmalıydı. Bu değerlendirme
ışığında Türk tarafı büyük bir taarruz bekliyordu. Dolayısıyla düşmandan önce
davranmak ve onun hazırlıklarını da bozacak şekilde bir genel taarruz büyük
yararlar sağlayabilirdi.
5.ANLATICI: Arıburnu
cephesine bu kez üç alay gibi toplu ve taze bir kuvvet verilmişti. 125.Alay da
henüz hırpalanmamış bir birlikti.
6.ANLATICI: Esat Paşa,
Başkomutanlık'tan, Arıburnu taarruzlarının devam etmesini istiyorlarsa bir
"tümen" verilmesini istemişti. İstenilen tümen hemen verildi.
Böylece, harekâtın yapılmasına engel kalmamıştı.
4.ANLATICI: Taarruzun ilk
hedefi Bombasırtı batısı-Boyun noktası-Merkez tepe hattı olacaktı.
Bundan sonraki harekât Haintepe ekseninde geliştirilecek ve düşman kuvvetleri
çıkış yerlerine sıkıştırılarak denize dökülecekti.
5.
ANLATICI: Tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Arıburnu Bölgesi Komutam Yarbay
Mustafa Kemal başlıca birlik komutanlarını Kemalyeri'ndeki karargâhında
topladı ve buyruğunu verdi:
3.OYUNCU:
Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum.
Savaş efekti.
7.ANLATICI: ESAT PAŞA ile
Fahrettin Bey sabahleyin M. Kemal'in yeni karargâhına geldiler. Ordu Komutanı
adına 'albaylığa yükseltildiğini' resmi olarak bildirdiler.
İzzettin Bey albaylık
yıldızını hazırlamıştı. Esat Paşa kendi eliyle taktı:
1.OYUNCU: Rütbenin sana ve
memleketimize hayırlı olmasını, daha büyük rütbelere ve makamlara yükselmeni,
Allah'ın izni ve yardımıyla başarılarına başarılar katmanı dilerim.
2.OYUNCU:
Teşekkür ederim Paşam.
8.ANLATICI: Subay adayı
İrfan
(3.Oyuncu canlandırmayı
yapar. Aşağıda yazılanlar dış ses olarak okunur. Fonda ney vb. bir ses.)
DIŞ
SES: Bugün ilk kez süngü hücumuna katıldım. Benim kılıcım yok, tabancam var.
Tabancamı çektim. Yüzbaşılar 'Hücum!3 diye bağırdılar. Ben de haykırdım.
Koşmaya
başladık.
Askerler
koşarken çevremi alarak beni korudular. Kalabalık düşmanın içine rüzgâr gibi
daldık. Geride savaşacak düşman kalmayınca, borular vurdu, geri döndük.
Ben
mucize hikâyelerine inanmam. Bana, Allah'tan sihirbazlık bekleyenleri tatmin
için uydurulmuş hikâyeler gibi gelir. Mucize evrenin varlığı. Daha başka mucize
istemeye gerek var mı? Dönüşte bir söylenti önce takıma, sonra bölüğe yayıldı:
Yeni, eski birçok şehit de bizimle birlikte koşmuş, düşmana birlikte
atılmışlar.
Yüzbaşıma
söyledim. Dedi ki:
'Her
hücumda Malazgirt, Estergon, Plevne şehitleri benimle birlikte olurlar. Hele
zafere susamış Balkan şehitleri beni hiç yalnız bırakmazlar. Biraz olgunlaş, bu
şehitler senin de yüreğini doldurur, içinde seninle birlikte koşarlar!
Anladım.
Tekbirin melodisi
çalmaya başlar.
9.ANLATICI:
Kirte muharebeleri sırasında, bölükler arka sıralarda hücum sıralarını
beklemektedirler. Ön siperdekiler ileri fırlamış boğuşuyorlar. Yüzbaşı hücum
için emir bekliyor. Askerin tamamı süngü takmış siperden fırlamak için hazır.
Sinirler gergin... Dudaklar kıpır kıpır dualar okuyor, kelime-i şahadet
getiriyor. Süre uzuyor. Yüzbaşı erlere sesleniyor:
3.OYUNCU:
Yavrularım... aslanlarım... biraz sonra Cenabı Rabbül Alem'in huzuruna
varacağız. Abdestsiz gitmeyelim... Haydi! Tüfeklerimizin kabzalarına ellerimizi
sürüp hep beraber teyemmüm edelim...
10.ANLATICI:
Teyemmüm edilir... Bekleme devam etmektedir. Biraz sonra Yüzbaşı;
3.OYUNCU:
Çocuklarım... sanıyorum biraz daha bekleyeceğiz... Önümüzde biraz daha zaman
var. İleride arkadaşlarımız şehit oluyor. Hem onlar için hem de vakit varken
kendi cenaze namazımızı kendimiz kılalım. Kabe karşımızda..."
Arkadan
Oflu Ali Çavuş bağırır:
4.OYUNCU:
"Er kişi niyetine..."
10.ANLATICI:
O gün yapılan hücumda kendi cenaze namazını kılan pek az kişi sağ kalabilmişti.
Onlar Allah'a verdiği sözü tuttular.
Fondaki tekbirin melodisi artar.
11.ANLATICI:
Anzak kesimi
1.OYUNCU: Bu topraklara "başatı 15 hafta oldu.
Bugün hayatımda gördüğüm en alçakça davranışlardan birine tanık oldum.
Sığınağın hemen karşısında 100 Türk ve 2 Alman esirinin barındırıldığı tutukevi
çevresine benzin döküp tutuşturuldu. Çok yakın gelen dev alevler karşısında
zavallı esirler tutukevinin en uç köşesine üşüştüler. Bu görüntüyü seyredip
gülüşenler arasında İngilizler de, Avustralyalılar da vardı. Bu işi yapanın
ağzını burnunu dağıtacak onurlu bir kişi yok mu acaba? Bu iş dün de yapılmıştı
çünkü. Oysa bildiğimiz kadarıyla Türkler esir düşen subay ve erlerimize
olağanüstü iyi davranıyorlar!'
12.ANLATICI: Hastane
kâtibi eli boşalınca yatağının ayak ucuna oturdu. Mehmet Çavuş söyledi, o
yazdı:
2.OYUNCU:
Komutanım, sağ kolumu kaybettim. Zararı yok, sol kolum
var. Onunla da pekâlâ iş görebilirim. Beni üzen ve birliğime katılarak düşmanla
çarpışmama engel olan şey, yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastaneden kurtularak savaşa katılamadığım
için beni hoş görünüz, affediniz komutanım!
12.ANLATICI:
Her şeyi kanıksadığını sanan hastane kâtibinin
gözleri yaşardı.
Fonda top tüfek sesleri.
1.ANLATICI:
Conkbayırı
2.ANLATICI: Tümen Komutanı
çadır kapısından seslenerek birliklerin hazır olduğunu bildirdi.
M. Kemal yatağın içinde
oturdu. Uzunca zaman sessizce durdu. Sonra kalktı. Elini yüzünü yıkadı.
Başlığını giydi. Tabancasını kuşandı, kırbacını alıp çadırın önüne çıktı.
3.ANLATICI: Çok güzel,
yumuşak bir geceydi. Yıldız yağmurları sürüyordu.
1.ANLATICI: İki alay ile
bazı küçük birlikler Conkbayırı ile 261 yükselti-li tepenin sırtları arkasında
sessizce hücum düzenine girmişlerdi. Tümen Komutanı, Kurmay Başkanı, yolu bulup
da yetişen kurmaylar, alay komutanları ile birlikte birlikleri selamlayarak denetledi.
Alçak sesle subayların hatırını sordu, askerlerle konuştu. Çorbalarını
içmişler, birbirleri ve komutanlarıyla helalleşmişlerdi. Bir ayaklarını ve
süngülerini ileri uzatmış, bekliyorlardı. Askerlerle birlikte ileri atılacak
olan takım ve bölük komutanı subaylar da, kılıçlarını ve tabancalarını ellerine
almışlardı.
2.ANLATICI: Hepsi hücuma
hazırdı.
3.ANLATICI: Mustafa Kemal ceketinin
sağ üst cebindeki saatini çıkarıp çakmak ışığında baktı. Dört buçuğa
geliyordu. Gün atacaktı. Ortadaki birliğin önünde durdu.
3.OYUNCU: Askerler! Karşımızdaki
düşmanı yeneceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Önce ben ileri
gideyim. Siz benim kırbacımla işaret vereceğim zaman hep birden atılırsınız.
Gazanız mübarek olsun.
1.ANLATICI: Doğu ufku
aydınlanıyordu. Uzakta okunan bir ezan dalgalanarak yansımaya başladı.
(Burada ezan sesi duymaya
başlarız.)
2.ANLATICI: M. Kemal
yüksekçe bir yere yürüdü. Durdu. Askerlerine baktı. Soluk şafak ışığında
binlerce çelik süngü ve demir yüz parlıyordu. Subaylar ve askerler de
alacakaranlık içinde hayal gibi görünen Komutana bakıyorlardı.
3.ANLATICI: Gece İngiliz
gazeteci Ashmead-Barlett sıcağı sıcağına Conkbayırı savaşını yazdı:
2.OYUNCU:
10 Ağustos sabahı Türkler şafakla beraber Conkbayırı'ndan son derece şiddetli
bir saldırışla süngü hücumunda bulundular. Hayatlarını küçümseyip alay ederek
yapılan bu hücum karşısında birliklerimiz sırtların eteğine doğru çekilmek
zorunda kaldılar.
Fakat
bu saldırı, karadaki sahra ve obüs toplarımızın şiddetli ateşi ile cezasız
bırakılmadı. Türklerin yanaşık düzende ve birbiri gerisinde tertiplenmiş dört
piyade hücum hattının şiddetli saldırısı ancak bu etkili topçu ateşi altında
kırılabildi. Gemi toplarının hücum safları arasında
patlayan mermilerinin havaya uçurduğu insanlar, parça parça etrafa
saçılıyordu. Bu cehennemi topçu ateşi bile Türk saldırısı durduramadı. Son olarak on makineli tüfeğimizin yakın
mesafeden yaptığı yarım saat süren ateşle bu saldırı durdurulabildi. Bu
tüfeklerin namluları kıpkızıl ocaktan çıkmış bir demir haline gelmişti"
3.ANLATICI:
Yazısını
4.ANLATICI: Anzaklar bugün
talihlerini denemiş ama hiçbir kesimde sonuç alamamışlardı. Onlar da
5.ANLATICI: Bu
6.ANLATICI: Ama iki yan da
çok sinirliydi. Gündüz ki çatışmalar, süngüleşmeler nedeniyle siperler
arasındaki alanlar, ölü ve yaralılarla doluydu. Yaralılar inliyor, su diye
yalvarıyor, kimi de ağlıyordu.
Yakınlardaki yaralıları
sürükleyerek siperlere alabilmişlerdi. Ama uzaktakilere ulaşmak, onlara yardım
etmek imkânsızdı. Aydınlatma fişekleri yüzünden her hareket görülüyor, biri
bir yaralıya yardım için siper dışına çıkmaya yeltense, yüzlerce tüfek birden
patlıyordu. İki yan da daha yeni kaybettikleri silah arkadaşlarının acısı
yüzünden birbirinden ölesiye nefret etmekteydi. Savaşın ikinci gününde
oldukları için duygular çok keskindi.
4.ANLATICI: Anzak
siperlerine yakın bir yerde kalmış yaralı bir Anzak subayı sızlanıyor,
ağlıyor, bağırarak yardım istiyordu.
(Buradan itibaren 4.oyuncu
yerde inler.)
5.ANLATICI: Savaştan daha
yıpratıcı bir
6.ANLATICI: Ay ve yıldız
ışığında, karşıdaki Türk siperinden bir tüfeğin ucuna takılmış bir beyaz
gömleğin sallandığı fark edildi. En yakın Anzak siperindeki subay ve askerler
dikkat kesildiler. Bu olayın anlamı neydi? Türkler durup dururken teslim mi
oluyorlardı? Tüfeklerini kurup beklediler. Uzun boylu bir Türk askeri siperden
çıktı. Silahı yoktu. Silahsız olduğu anlaşılsın diye siperin önünde, çekinmeden
bir an öylece durdu. Sonra sesin geldiği yana doğru cesetlere basmamak için
yavaş yavaş yürüdü. Eğildi, yaralı Anzak subayını kucağına aldı.
5.ANLATICI:
Anzaklar tüfeklerini doğrulttular. Subayı kendi siperine götürmeye kalkışırsa
vuracaklardı. Türk askeri yaralıyı alıp Anzak siperine bıraktı. Hiçbir şey
söylemeden tekrar sipere döndü. Anzak askerleri ne diyeceklerini şaşırmışlardı.
MÜZİK GEÇİŞİ
7.ANLATICI:
Bugün hayatta olmayan Çanakkale Savaşı gazileri, son günlerinde savaşı
anlatmıştı.
8.ANLATICI: Ezine ilçesine bağlı Geyikli beldesinden Halil Helvacı:
4.OYUNCU:
27. alayda Arıburnu cephesinde 9 ay çarpıştım. Bir defasında 3 gün hiç durmadan
süngü harbi yaptık. Koskoca alaydan 7 kişi kalmıştık. Sonra bize 10 er daha
verdiler. Beni de çavuş yaptılar. Bir gün düşmana Arıburnu'ndaki mevziden ateş
ediyoruz. Tetiği çekiyorum tüfek patlamıyor. Yanımdaki arkadaşa 'Tüfek bozuldu
galiba' dedim. Arkadaş kontrol ettikten sonra yüzüme acı acı baktı
3.OYUNCU:
Senin tüfekte bir şey yok, tetiği çeken parmağın kopmuş be adam'
4.OYUNCU:
Deyince acısını o an duydum.
MÜZİK GEÇİŞ
9.ANLATICI:
Yenice'nin Akçakoyun Köyü'nden Mehmet Oral:
2.OYUNCU:
Arabistan Savaşı'ndan köye geldiğimin 12. günü Çanakkale cephesine gittim.
Anafartalar'da sıhhiye bölüğü eri olarak sargı mahallindeydim. Büyük Komutan
Mustafa Kemal'in çadırı da bizim sargı yerindeydi. Mustafa Kemal, Fırka
komutanına şöyle sordu: 'Biz mi onlardan toprak istiyoruz, yoksa onlar mı
bizden?' Fırka komutanı 'Onlar bizden toprak istiyorlar' dedi. Mustafa Kemal de
'Öyleyse neden biz hücum edip de askeri kırdırıyoruz? Onlar bize hücum etsin,
biz onları kıralım, biz kırılmayalım' dedi.”
10.ANLATICI: Selim Sırrı
Bey (Tarcan) subay çıktıktan sonra İsveç'te beden eğitimi öğrenimi görmüş,
beden eğitimi konusundaki yazıları, konuşmaları ve gösterileriyle büyük ün
kazanmıştı. Önemli bir kültür adamıydı.
11.ANLATICI: İstanbul Erkek
Öğretmen Okulu'nda edebiyat öğretmeni olan arkadaşı Ali Ulvi Bey'i (Elöve)
ziyarete geldi. Yaz tatili dolayısıyla okul büyük bir sessizlik içindeydi.
Sözü uzatmadan konuya girdi:
1.OYUNCU: Gençler için
yazılmış, coşunca, sevinince, yürürken, birlikteyken söylenen, söylenebilen,
hayatı sevdiren, mutluluk veren, insanı canlandıran bir şarkımız, bir marşımız
var mı, biliyor musun?
4.OYUNCU:Ben bilmiyorum ama
belki vardır.
10.ANLATICI: Ali Ulvi Bey
cebinden bir kâğıt çıkardı:
1.OYUNCU: Kardeşim,
Çanakkale'de büyük bir zafer kazandığımızı öğrendiğim
Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi
doğar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su
dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar, taşlar
Bu ağaçlar, güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su
dinlesin
Sert adımlarla her yer
inlesin
11.ANLATICI: Enver Paşa
adının duyulmasını istemiyordu ama Türk'ün talihi M. Kemal'e ilerde söyleyerek
geleceğe yürüyeceği bir şarkı bile hazırlatmaktaydı.
12.ANLATICI: Selim Sırrı
Bey güfteyi eline aldı, şarkıyı söyleyerek odada dinç adımlarla dönmeye
başladı. Söyledikçe gençleşiyor gibiydi. Şarkının, söyleyeni gençleştirmek gibi
bir tılsımı olduğunu daha hiç kimse bilmiyordu. Şarkı bitince arkadaşına
sarıldı:
2.OYUNCU:
Eline, aklına, yüreğine sağlık. Göreceksin bu küçük şarkı büyük iş görecek,
çok tutulacak, çok ünlü olacak, dillerden düşmeyecek.
BURADA MARŞ SÖYLENİR.
1.ANLATICI: Çanakkale
zaferinin Türkiye ve dünya tarihi bakımından geleceği etkileyen önemli
sonuçları ve etkileri oldu. Başlıcaları şöyle özetlenebilir:
2.ANLATICI: M. Kemal Atatürk tarih sahnesine
Çanakkale'de çıktı, milli bir kahraman olarak tanındı. Bu durum Milli Mücadele
önderliğini kolaylaştırmıştır.
3.ANLATICI: Çanakkale zaferi ordu ve millete özgüven
kazandırdı. Kenetlenilir, direnilirse, emperyalizmin yenilebileceği anlaşıldı.
4.ANLATICI: Dar bir alanda, savaşın her türlüsünü
yaşayan genç komutanlar büyük deney sahibi oldular. Bu komutanlar Milli
Mücadele'de, onca yokluk ve yoksunluk içinde, birliklerini büyük başarıyla
yönetecek, sonunda zafere uçuracaklardır.
5.ANLATICI: Çanakkale ruhu, Kuva-yı Milliye ruhunun
mayasıdır, bu ruhu hazırlamıştır. Çanakkale ruhu daha gelişerek, büyüyerek,
güçlenerek, yaygınlaşarak, derinleşerek, bilinçlenerek Kuva-yı Milliye ruhunu
oluşturacaktır. Zaferi, bağımsızlığı, milli egemenliği, özgürlüğü,
aydınlanmayı Kuva-yı Milliye ruhuna ve bilincine borçluyuz. Yeni Türkiye'yi
Kuva-yı Milliye ruhu ve bilinci yarattı.
6.ANLATICI: Bu ruh olmasa,
Sevres Andlaşması'na göre Türkiye, sonsuza kadar denetim altında tutulacak,
kolu kanadı kırık, küçük, zavallı, ordusuz bir devletçik olarak kalacaktı.
7.ANLATICI: Teslimiyetçi
İstanbul yönetimi bu barbar, insafsız, rezil Sevres Andlaşması'nı imzalamış,
milliyetçi Ankara yönetimi reddetmiş ve sonunda yırtınıştır.
8.ANLATICI: İstanbul
yönetimini mazur görmek ve göstermek, Sevres Andlaşması'nı mazur görmek ve
göstermek demektir.
9.ANLATICI:
Şair Fazıl Hüsnü Dağlarca, bu nedenlerle, Çanakkale için "Yeni Türkiye'nin
önsözü" diyor.
DEDE: Ya
evlat. Çanakkale demek, insan demek, oradaki insanlar demek, yürek demek, onur
demek. Çanakkale sana öğretilene sığamaz evlat. Çünkü Çanakkale destanı demek,
Ömer oğlu Boybatlı Mustafa Demek, Yüzbaşı İrfan demek, Albay Mustafa Kemal
demek, Oflu Ali Çavuş, Tek kollu Mehmet Çavuş demek, Avstralyalı Herbert demek,
Ali Ulvi bey demek, Akçaköyünden Mehmet Oral demek. Oğul sen elindeki bütün
bilgisayar karakterlerini ezbere bilirsin ama sanmam ki bunları bilirsin.
Kaynak:
Gelibolu
Metne
dönüştüren: Nedim Buğral – Ocak 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder