17 Ekim 2016 Pazartesi

Okullarda Oyun Kültürü

Aşağıdaki yazı Mimesis dergisi için kaleme alınmıştır.

Oyun Kültürü başlıklı bir önceki yazımda okullarda oyun çalışanlarının yapılandırılmış zamanlar dışında neler yapması gerektiğine dair önermelerim vardı. Özellikle çocukların okullardaki oyun hakkı ihlalleri, sağlıklı oyun alanı ve oynama kültürü konusunda ortam düzenleyici olma ve okulun idareci, öğretmen ve velilerini bilinçlendirme sorumluluklarımızdan bahsetmiştim

Bülent Sezgin’in Oyun-Tiyatro-Drama isimli BGST yayınlarından 2015 yılında çıkan kitabında, özellikle oyun-kontrol-özgürlük üzerine yazdıklarına katkıda bulunmak isterim. Önce Sezgin’in bu konuda yazdıklarına bakalım:

Sezgin,  oyun tanımını “oyunun çıkar gözetilmeyen” bir etkinlik olarak değil, “kendinden başka bir amacı olmayan bir etkinlik” olarak yapmanın daha doğru olacağını söylüyor.

“… Ki zaten Huizinga’nın orijinal metninde oyunun “çıkar gözetilmeyen” etkinlik olduğu şeklinde bir tanımlama bulunmamaktadır. Örneğin futbol oyununu ele alırsak, oyun gol atıp yenmekten başka amaç taşımaz. Yani oyun bitiminde alınacak prim, edinilecek ün vs. ikincil niteliktedir. Asıl olan oyunun kendinden başka bir amaç taşımayan saf halidir. Futbol profesyonelce de oynansa, amatör olarak da oynansa, oyun teorisinin temel kuralları işler. Amaç para kazanmak da olsa, oyun kurallarına uygun bir şekilde oynanmalıdır. Oyunun asıl belirleyici özelliği gönüllülüğüdür. Gönüllülük olmazsa oyuncu oyunu oynamaz. Oyuncunun varoluş nedeni, maddi kazançtan öte, oyunu saf, kurallarına uyarak ve oyun içinde kendini yeniden var ederek oynamak zorunluluğudur. “Zorla it ava gitmez”, “zor oyunu bozar” şeklindeki atasözleri de bu bağlamda yorumlanabilir. Oyuncunun oyunu oynamak için tek ihtiyacı olan şey gönüllü bir şekilde kurallara uymak ve oyundan keyif almaktır. Oyunun saf ve doğal hali için bu tarz tanımlama daha uygundur.”

Kitabın sonuç bölümünde aşağıdaki paragrafta yazılanlar okullarda drama-tiyatro ile oyun ayrımında referans niteliğindedir:

“Çalışmada ortaya çıkan önemli sonuçlardan birisi de oyunun günümüzde ‘doğal ve özgür’ bir eylem olmaktan çıkıp, ‘yapılandırılmış’ bir etkinlik olma yönünde farklılaşmasıdır. Bu durum BM Çocuk Hakları Sözleşmesi 31.maddesi bağlamında, gerekse de sivil toplum kuruluşları tarafından dünyanın dört bir yanında tartışılan sosyolojik ve politik bir meseledir. Oyun üzerinde kontrol kurma ihtiyacı, Platon’dan günümüze dek süren politik bir tartışmadır. Devletçi sistemlerin bir yandan oyuna ihtiyacı vardır, bir yandan da özgür oyun kontrol altına alınmalıdır. Bu bağlamda hem oyun, hem drama, hem de tiyatro tarihsel süreçte ‘özgürlük’ ve ‘kontrol’ mekanizmalarının etkisinde kalmıştır.”

Bu andan itibaren oyun ve çocuk arasındaki ilişkiyi, eğitim sahasında değerlendirerek ve özgürlük-kontrol mekanizmalarını deneyimlerimden hareketle ele alacağım.

Yaygın olarak okullarımızda çocukların geçirdiği zamanlar belirli zamanlarda belirli bilgi ve becerilerin çocuklara aktarılması şeklinde gerçekleşiyor. Dersler, sanat-spor-sosyal etkinlik saatleri olarak da belirtebileceğimiz bu yapılandırılmış zamanlar öğretmenlerin kontrolünde gerçekleşiyor. Çocukların en özgür olduğu anlar ise teneffüsler, okula geliş gidişler ve varsa boş dersler, derse geç gelen öğretmenlerin bıraktığı dakikalar oluyor.

Okullarda çalışan drama eğitmeni, rehber öğretmen, psikologlar, eğitim plancıları vb. aktörlerin üzerinde pek kafa yormadığı bu özgür zamanlar, öğrenciler için birer lütuf gibi görünmekte. Çocukların okullarında geçirdiği en maceralı zamanlar genellikle bu kontrolsüz zamanlarda gerçekleşiyor. Çocukların okul dünyasındaki kurallarını belirleyen yetişkinler ise çeşitli deneyimlerden yola çıkarak çocuklara zarar gelmesin, okul eşyalarına zarar gelmesin ve en önemlisi de otoritelerine zarar gelmesin diye bu özgür alanlara da kurallar koyuyorlar. İlk akla gelen örnekler teneffüste koşmamak, bahçede ağaç varsa ağaçlara tırmanmamak, sıraların yerini bozup gemi yapmamak. Halbuki çocuğun koridorda koşması, bahçede ağaçlara tırmanması, sıraları bir gemi olarak hayal etmesi en gerçek uğraşı, en temel ihtiyacı.

Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, Bülent Sezgin’in doktora tezinden başlayıp, kontrol ve özgürlük kavramları ile başladığım yazıyı iyice daraltarak, işlerinde hammadde olarak oyunu kullanan drama-tiyatro eğitmenlerine okullarda oyun kültürüne yönelik ders dışı sorumluluklarını hatırlatırım.

Okullarda çalışanları; çocukların okul içi ve bahçesinde oyun oynama kısıtlılıklarını tespit edip, bulunduğu kurumdaki yöneticisinden, öğretmenine, kat hizmetlisine kadar herkese çocuğun oyun ihtiyacı ve özgür oynamaları konusunda çalışmalar yürütmelidir. Belki de oyun oynama haklarını çocukların bizzat kendilerinin arayacağı çalışmalar yürütmelidir.

Peki bir okulun oyun kültürüne nasıl etki edilebilir:

1) Oyun haritası isimli bir proje çalışması ile; okulda çocukların oyun oynayabileceği sanat ve spor alanlarını belirledik. Her eğitmen haftanın belli günlerinde kendi sorumluluk alanlarında mekanın imkan verdiği oyunları (sosyal oyunlar, akıl oyunları, sokak oyunları, tasarımsal oyunlar vb.) kendi isteği ile ders dışı zamanlarda gelen öğrencilere oynattılar. Okulun her yerine astığımız bu haritada; hangi saatte, nerede, hangi eğitmenin sunduğu oyun materyalleri var belirttik.

2) Cumartesi günleri, veli-öğrenci katılımlı atölyelerde oyun deneyimlerimizi ebeveynlerle paylaştık.

3) Okuldaki pek çok projeyi oyun tabanlı yaptık. Oyunla yazma etkinlikleri, oyun üretme laboratuarları vb. işler ürettik.

4) Birinci sınıf öğrencilerimizle okulun kütüphanesinde evcilik oynayabilecek bir oyuncak köşesi yaptık.

5) İki, üç ve dördüncü sınıf öğrencilerimizin sokak oyunlarını her yerde oynayabileceği taşınabilir oyun zeminleri yaptık ve teneffüslerde istedikleri gibi oynamaları için oyun materyallerini sınıflarına emanet ettik.

Okullara çeşitli kalite, temizlik standartları vb. belgeler verilir. Umarım bunların arasına DİKKAT BU OKULDA OYUN ÖZGÜR belgesi de ekletebiliriz.

Yazının yayınlandığı kaynak: http://mimesis-dergi.org/2016/08/okullarda-oyun-kulturu-2/


9 Haziran 2016 Perşembe

Beş Şapka Bir Hikaye

Özel Çağdaş Öncü Okulları 2.sınıf öğrencileri Misi Köyü Çocuk Kütüphanesinde yaratıcı yazma çalışması yaptı. Uygulamanın ilk bölümünde Sanat Danışmanı ve Oyunla Gelişim Eğitmeni Nedim Buğral, beş farklı şapkayla canlandırmalar yaparak çocuklarla birlikte yazacakları öykünün zeminini oluşturdu. İkinci adımda çocuklar kendi özgün karakterlerini oluşturdu ve hikayelerini resmetti.




16 Mart 2016 Çarşamba

Taşlarla Oyun

Aşağıdaki oyunların tarifi Uçurtma isimli bir çocuk dergisinde yayınlanmıştır.

Taşlarla Neler Oynayabiliriz?
Birinci oyunumuzun ismi “bom”. Bu oyunu iki veya daha fazla kişi oynayabilirsiniz. Oyunu oynamak için onbeş-yirmi adet taş toplayın. Taşlar en küçük zeytin, en büyük de ceviz büyüklüğünde olabilir.
Oyunun tarifi: Taşları oyun alanına gelişigüzel atın. Eğer oyunu iki kişi oynayacaksa sayışarak ilk kimin ebe olacağını belirleyin. Aklınızdan bir taşı seçin. Karşınızdaki oyuncu sıra ile taşları almaya başlasın. Bir iki üç dört. Aldığı taş sizin aklınızdan tuttuğunuz taş olduğunda bom diye bağırın. Oyunu en çok kim taş toplarsa o kazanır. Bu oyunu daha fazla sayıda taşla ve birden fazla oyuncuya da oynatarak oynayabilirsiniz.
Taşlarla oynayabileceğiniz ikinci oyunumuzun ismi “hangisinin yeri değişti?”. Bu oyunu da iki ya da daha fazla kişi ile oynayabilirsiniz. Oyuna on taşla başlayıp daha sonraki aşamalarda taş ekleyerek zorlaştırabilirsiniz.
Oyunun tarifi: Taşları oyun alanına gelişigüzel atın. Ebe olan kişi taşların yerini inceledikten sonra oyun alanına arkasını döner. Diğer oyuncu bir taşı bir kalem boyu yer değiştirir. Ebe değişen taşı bulmaya çalışır. Her aşamada taş sayısı arttırılıp, değişim için gerekli aralığın boyu kısalabilir. Kalabalık halde oynanırken taşın değişen yerini ilk bulan puan kazanır şeklinde de oynanabilirsiniz.
Taşlarla oynayabileceğimiz üçüncü oyun “taşını sırayla oyun alanına koy”
Oyunun tarifi: Oyunu oynayan her oyuncunun eşit sayıda taşı vardır. Her biri sıra ile oyun alanına taş koyar. Oyunun iki kuralı vardı. Birincisi, kendinden önce konulan taşların yerini değiştiremezsin. İkincisi son taş konulana kadar hiçbir şekilde diğer oyuncularla sözlü ya da sözsüz iletişime geçemezsin. Tüm taşlar konulduğunda herkes ortaya çıkan şekli neye benzettiğini söyleyebilir. Ve oyunu oynarken neler düşündüğünü, hissettiğini diğer arkadaşları ile tartışabilir.
Bu üç oyunun dışında taşlarla uzun bir yol yapıp içinden bozuk parayı işaret parmağınızla iterek geçirme oyunu oynayabilirsiniz. Oyun kuralını arkadaşlarınızla birlikte belirleyebilirsiniz. Taşa çarpan başa dönebilir ya da en az vuruşla yolu bitiren kazanabilir gibi. Diğer bir oyun da taşları araba, gemi ya da uçurtma şekilleri yapmak için kullanabilirsiniz. Taşlarla şekil yapma oyununu ister yarışmacı yapabilir, isterseniz taşlarınızı birleştirerek paylaşmacı oyunlar da oynayabilirsiniz.

Oyun oynamak sizin en temel hakkınız ve hakkınızı sonuna kadar arayın.

Doğa Neden Öfkeli?

Harika öğrencilerimiz bu hafta doğa olaylarını öğreniyor. Ben de sel, kuraklık ve fırtına gibi olaylar ile insanların doğayı tahrip etmesi arasındaki hikayeyi masal dünyasından metaforlarla anlatıyorum.

"Toki Moki insanlar topluluğu ormanlara, tarım arazilerine evler, oteller, fabrikalar yapar. Doğanın bozulan dengesiyle seller, fırtınalar, kuraklıklar vazgeçmeyen çocuğun oyun parkını yok eder. Buna çok kızan vazgeçmeyen çocuk doğa anadan hesap sormak için yollara düşer."

Çocuklarınıza sorular? (5-6 yaş için)

-Vazgeçmeyen çocuğun oyun parkında hangi oyun gruplarına, ne oldu?
-Vazgeçmeyen çocuk kime hesap sormaya gitti?
-Doğa ana sellerin, kuraklığın neden olduğunu söyledi?
-Vazgeçmeyen çocuk ne yapmaya karar verdi?




7 Mart 2016 Pazartesi

Kuçu'nun Doğum Günü Ne Zaman?

Harika çocuklarımız bu hafta zaman kavramını öğreniyor. Ben de kukla oyunu ile üniteyi destekledim.

Oyunun Konusu: Kuçu rüyasında, Nedim Abi'nin kendisine güzel bir doğum günü hediyesi verdiğini görür. Uyanınca heyecanla rüyasını Nedim Abi'ye anlatır. Nedim Abi de doğum günü geldiğinde Kuçu'ya hediye alacağını söyler. Ama küçük bir problem vardır. Kuçu'nun doğum günü Aralık ayının yirmibeşindedir.

Kuçu bulunduğu günden itibaren ayları sabırsızlıkla saymaya başlar. Ve karşısına çıkan diğer arkadaşlarından da yardım alır.

Ben de bu oyun boyunca, üniteyi desteklemek için; ayları, bir ayın içindeki hafta sayısını, haftanın günlerini, günün belli zaman dilimlerini bolca kullandım.

Evde bunları konuşabilirsiniz;
-Kuçu'nun doğum günü ne zamanmış? Seninki ne zaman?
-Kuçu doğum günü gelene kadar neler yaptı?
-Kimlerle konuştu?
-Kuçu hediyesini günün hangi zamanına kadar oynama sözü verdi?



29 Şubat 2016 Pazartesi

Patlıcan Ailesinin Başına Gelenler

Bu hafta harika öğrencilerimiz bitkiler konusunu öğreniyor. Ben de maydanoz ve patlıcan ailesinin hikayesini anlattım. Aynı zamanda çocuklar farklı objelerin kuklaya dönüşmesini ilgiyle izledi.

Oyun, geri dönüşüme gitmek istemeyen plastiklerin, maydanoz ve patlıcan ailesinin sağlığını bozmasını eğlenceli bir dille anlatıyor.




15 Şubat 2016 Pazartesi

İletişim Aygıtları İle Obje Tiyatrosu

Harika çocuklarımız bu hafta iletişim aygıtlarını öğreniyor ve bu konu etrafında bir etkinlik yapıyor. Ben de kablolu cihazlar ve kablosuz cihazları kullanarak bir ayrımcılık hikayesi oynadım. Uzun burunlu ya da kuyruklu hayvanlar (kablolu cihazlar) saklambaç oyunundan dışlanırlar. Ya burunları ya da kuyrukları her yerden görünmektedir. Bu yüzden kısa kuyruklular (kablosuzlar) tarafından dışlanırlar.

Oyun hakkında çocuğunuza şu soruları sorabilirsiniz:
1) Fil neden çok üzüldü?
2)Fili hangi hayvanlar dışladı?
3)Fil üzgün iken yanına hangi hayvanlar geldi?
4)Fili oyunlardan uzaklaştıran tavşan hatasını nasıl anladı?
5)Nedim abi hangi cihazları kullanarak hayvanları yaptı?




28 Ocak 2016 Perşembe

Okulun Duvarlarına Sanatla Fısıldamak

Aşağıda linki verilen klip Çağdaş Öncü Okullarında "Nasıl Bir Okul" projesi kapsamında hazırlanmıştır. Temanın amacı; okulun kuruluşunun ilk yılında, okulla öğrencilerin arasında, sanat-oyun ve çeşitli projeler yoluyla estetik bir ilişki kurmaktır.



10 Ocak 2016 Pazar

Kaçış Oyunu Öncü'de

"Berkay'ın gece boyu dişi ağrımıştır. Bu yüzden çok uykusuzdur. Arkadaşları teneffüste oynarken, o uyuyakalır. Rüyasında kendisini okuldan çıkabilmek için bir sürü bilmeceyi çözmek zorunda olduğu bir maceranın içinde bulur."
Beşinci sınıf öğrenci ve ailelerinin birlikte oynadığı okuldan kaçış oyunu, okulun pek çok noktasında öğrenci ve ailelerinin heyecanla koşturduğu, birlikte şifreleri çözdüğü, ipuçlarını aradığı biçimde gerçekleşti. Belki de ilk defa bir okulda kaçış oyunu oynandı.
Öğrenciler kadar ailelerin de çok eğlendiği bu etkinliğin ikincisinde eğitimsel hedefler de oyuna eklenecek. Böylece bir oyunla eğitim modülü daha geliştirmiş olacağız.



Oyun Kültürü

Aşağıdaki yazı Mimesis internet dergisinde Ocak 2016'da yayınlanmıştır.
Okullarda çocukların iki farklı dünyası var. Birincisi, biz yetişkinlerin onlara verdiğimiz rolleri oynadıkları dünya. Bu dünyanın içinde ders dinliyorlar ya da dinliyormuş gibi yapıyorlar, bir zilin çalmasıyla sınıfa giriyorlar, konuşmadan önce parmak kaldırıyorlar. İkincisi ise kendileri oldukları dünya. Bu dünyanın içinde öğretmen ders işlerken defterlerine bir şeyler çiziyorlar, teneffüste birbirleri ile oynayıp şakalaşıyorlar, kavga ediyorlar.
Biz sanat eğitmenleri  diğer öğretmenler gibi genellikle ilk dünyadaki rolleri ile temas halindeyiz. Buna yapılandırılmış zamanlar da diyebiliriz. Bu zamanları bir dizi etkinliği kendi istekleri ile başlatmadıkları, bitirmedikleri, o etkinliklerin ne olacağına kendilerinin karar vermediği bir zaman dili olarak da ifade edebiliriz. Bu zamanlarda gerçekleştirilen drama, tiyatro ve diğer sanat etkinlikleri hakkında çok yazıldı, çizildi. Bu etkinliklerin gerekliliği, yarar boyutu, yöntem boyutu üzerine teoride ve pratikte pek çok çalışma halen sürüyor.
Fakat çocukların okullarda daha kendileri oldukları ikinci dünyaları hakkında pek fazla görüş sunulmuyor, bu dünyaya dair çalışmalar çok az yapılıyor ya da yapılmıyor. Bir oyun çalışanı olarak; çalıştığımız grupları tanımak, sosyal becerilerini geliştirmek, yaratıcılıkları, özgüvenleri ve onların yararına olan diğer gelişimsel hedefleri gerçekleştirmek için o dünyayı tanımalıyız. Drama-tiyatro-oyun çalışanı ve diğer sanat disiplinleri eğitmenlerinin yapacak şeyleri o dünyayı tanımakla da sınırlı olmamalı. Daha fazlasını yapabiliriz. Benim ilk aklıma gelenler aşağıdakiler:
1)Çocukların teneffüslerde oyun oynama hakkı konusunda okullarda birlikte çalıştığımız öğretmenlere durmadan, bıkmadan, binbir farklı iletişim yolu ile koşmanın, gürültünün oyunun en doğal unsuru olduğunu anlatmalıyız.
2)Okullar, sonbahar ve  kış mevsimini içeren bir zaman diliminde eğitim yapıyor. Okul idarecilerine çocukların hastalanma riskine karşı; çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimlerini engellediklerini anlatmalı, velileri bilinçlendirmeliyiz.
3)Çocukların ellerinde tebeşir yerlere oyun alanı çizmesi o okulda çocuğun varlığına işaret eder. Hatta bahçelere, okul koridorlarına çeşitli oyun malzemesi dolapları konulabilir.
4)Çocukların ders dışı zamanları genellikle spor öğretmenleri kontrolünde olur. Çocuklar topla oynanan oyunlara yönlenir. Oyun çalışanları için pek çok sosyal oyunu bahçede oynamak, çocuklarla birlikte teneffüste bulunmak yapılandırılmış pek çok etkinlikten daha verimli ilişki kurma fırsatı verir. Çocuklarla ders dışı zamanlarda oynamayı, oyunlarına kolaylaştırıcı olmayı, oyun ortamı sağlayıcısı olmayı kendimize görev edinmeliyiz.
5)Özellikle ötekileştirilen çocuklara pozitif ayrım yapmak, onları oyun gruplarına kaynaştırmak için çocukların kendi oldukları dünyada çalışmak daha gerçekçi çözümler içerebilir.
6)Okul inşa ettiren bürokratların, özel okul sahiplerinin ve okulları yapan mimarların, çocuğun oyun oynamayı beslenmesinin bile önüne alabildiği bir ihtiyaç olduğunu bilmesi gerekir. Bir okula yemekhane ve tuvalet yapmak kadar önemlidir, oyun oynamaya müsait alanlar, zeminler yapmak ve uygun oyun ekipmanları almak.

Bir kişi bir okulun oyun kültürüne etki edebilir mi? Ben edilebildiğini tecrübe ediyorum ve bir sonraki yazımda örnekleri ile paylaşacağım.

5 Ocak 2016 Salı

Üç Farklı Dikkat Oyunu

Bugün üç farklı dikkat oyunu oynadık.
Birinci oyunumuz; Bir oyuncumuz gölge, diğer oyuncumuz ise gölgenin sahibi oldu. Gölgenin sahibi ne yaptıysa gölge de onu tekrarladı. Gölgenin sahibi gölgesinin burnuna dokununca gölge donup kalıyor. Gölgenin sahibi de gölgesini güldürmeye çalışıyor. Gölge kıpırdarsa ya da gülerse oyuncular yer değiştiriyor.
İkinci oyunumuz, çocukların basabileceği dokuz tane renkli kutu oluşturduk. Ben yaş gruplarına göre kutulara bastım. Çocukların da benim bastığım kutuları akıllarında tutarak aynı yoldan yürümelerini istedim. Bu oyunda çocukların hafızalarını tahminimden de iyi kullanabildiklerini gözlemledim.
Üçüncü oyunumuz, çocukların oyun alanına bir sürü nesne bıraktım. Bu nesneleri üstü üste koyarak kule yapma oyunu oynadık. Kural bir üst üste aynı nesneyi koyamayız. Kural iki, istediğiniz zaman yeni kule yapmaya başlayabilirsiniz. eğer kule yıkılırsa benim olur. Yıkılmayan kuleler ise çocukların. Bakalım en çok kimin kulesi olacak. Siz de evde oynarken oyunu bu şekilde heyecanlı hale getirebilirsiniz.