Kırıkhan’dan Zehra aradı iki gün önce. “Nedim abi, senden
bir şey isteyeceğim ama utanıyorum” dedi. Ben de ona “ben de senden bana kek
yapmanı istiyorum ama utanmıyorum” dedim. Barbie bebeğinin bacağını komşu
çocuğu kırmış. “Bana Barbie bebek getirebilir misin” dedi. Ben de “bayram
öncesi gelirken getiririm söz” dedim. Sosyal medyada bu isteği duyurdum.
Karşılığında ben de bir atık materyal kuklası hediye edeceğimi söyledim. Üç
ayrı bağışçıdan altı Barbie bebek ile gideceğim. Zehra artı beş kişi sevinecek.
Bu arada ben de takas fikrini çok sevdim.
24 Şubat günü sabahı iki HOP aracı İBB koordinasyon
merkezine vardığımda bir telaş vardı koordinasyon merkezinde. Sn. İmamoğlu’da o
gün Hatay’da idi ve öğleden sonra koordinasyon merkezinde de olacaktı. Çok
hızlı bir şekilde ilk esnek oyun alanı çalışmamızı Ekrem İmamoğlu’nun açması
ile sürece başlamamız organize edildi. İlk HOP uygulamamızda araç lastikleri,
birkaç metrelik ahşap tahtalar ve kumaşlar, tekstil atıkları ile biraz da koli
bantı vardı. İstanbul Dalyan Park esnek oyun alanı çalışmamızı yaptığımız
yerdeki materyaller ile 2 yaşından 12 yaşına kadar her çocuğun oynayabileceği
bir oyun alanı kurduk. Ama ilk uygulamada hızlı kararlar almamız gereken
deneyimler yaşadık.
Hatay bana en çok ne öğretti?
Yaşamımda köklü bazı değişikliklere neden oldu. Ama ilk
öğrendiğim şeylerden biri hiç de duygulara dönük bir şey değil. Çok iş odaklı,
rasyonel bir şeyi öğretti oradaki deneyimim. Mart sonuna kadar Hatay’da tamamen
gönüllü çalıştım. İki hafta Hatay’dan sonra Bursa’ya dönüp dört beş güne
oyunlarımı sıkıştırıp, rutin ihtiyaçlarımı karşıladım. Ve bir daha iki hafta
Hatay’da devam ettim. Bu da bana şunu öğretti. İçinde bulunduğumuz yaşam
kurgusu belirli kalıplarda çalışmanın dışına çıkmayı, özellikle zihinde
engelliyor. Ama o zincir bir kere kırılınca yepyeni bir formda da hayatınızı
sürdürebildiğiniz gerçeği ile karşılaşıyorsunuz. Bundan sonra, Hatay geride
kaldığında da farklı yerlerde farklı hedef gruplarda rutin işimden artan
zamanlarda çalışmayacağım. Rutin işim hem bu hedef gruplar hem de gelir elde
ettiğim işler olabilecek.
24 Şubat’taki ilk
uygulamada çocuklar lastikleri üst üste dizdiler. İçine birini koydular. Ve
lastikleri devirdiler. İçerdeki çocuğun yaralanmasına neden olabilecek kadar
kontrolsüz oynuyorlardı. Tabii çok eğlendikleri de bir gerçekti. Büyük kumaş
kolilerinde de benzer bir durum oldu. Çevirmeleri ve atmaları kendilerinden çok
alanda oturarak oynayan çocukları tehdit ediyordu. İlk günün ardından kendi
içimizde yaptığımız değerlendirmede materyaller içinden bu büyük objeleri
çıkarmaya karar verdik. Bu değişiklik oyun alanında kinestetik oyun fırsatını
kısıtlarken, tasarımsal ve odaklanmaya dönük, oturarak oyunların önünü açtı.
Geriye dönüp baktığımda da bugünkü HOP uygulamalarının hayal gücü-tasarım-odaklanma
ekseninde kazanımlara daha çok alan açması iyi bir şeydi. Çocuklar zaten kendi
serbest oyun zamanlarında çadır alanlarında (veya sokak aralarında) en çok koşturmalı,
kovalamacalı oyunlar oynuyordu. Geçen ay uygulama yaptığımız bir okulda bir
öğretmenin geri bildirimi şu yöndeydi:
-Deprem sonrası çocukların önemli bir kısmını uzun süre bir
yere oturtamıyoruz. Bu etkinlikte asla 40 dakika bir yerde oturamayacak çocukların
bile bir şeye bu kadar odaklanabildiğini gördüm ve çok şaşırdım.
Esnek Oyun alanının güzelliği tek bir kazanıma yönelik
olmaması ve her yaşta, her odak grupta farklı yararları barındırması. Fakat
obje ve oyun ilişkisini bir daha deneyimleme ve üzerine bolca düşünme şansını
buldum bu süreçte. Bir diğer keşfimiz de yaklaşık 50 metrekarelik bir brandanın
havanın hafif yağışlı olması nedeni ile yere serilmesi oldu. İlk gün bu
brandayı sadece çocuklar çamura oturmasın diye düşünmüştük. Ama gördük ki doğal
bir oyun adası oluşturabiliyoruz. Bu sayede çocukların oyun adasında gözlem,
malzeme dağılımı, kendi içlerinde paylaşım fırsatları ve iki oyun kurucunun
alana hakimiyeti de çok kolaylaşıyor. Ve böylece yüzlerce uygulamaya yansıyan
önemli keşfimizi ilk deneyimimizde keşfetmiş olduk.
Hatay’da unutamayacağım bir deneyim de Ahmet ile
yaşadıklarım.
İkinci ve üçüncü gün öncelikle İBB’nin kurduğu
çadırkentlerde uygulamalarımıza başladık ve önceden keşif yapıp telefon
numaralarını aldığımız sorumluları arayarak Arsuz, İskenderun ve Samandağ’da
iki araç, bir günde iki uygulama kapasitesi ile başladık. Sahada üçüncü ya da
dördüncü gün ise bizim aradıklarımız dışında ilk defa ekibimize bir yere
gitmemiz yönünde bilgi geldi. Samandağ Devlet Hastanesinin karşısında bir grup
çocuk için oyuncak iletmemiz istendi.
Alana gittiğimizde yaklaşık 30 yıllık meslek hayatımda ilk
defa oyun açlığı diye bir şeyi bu kadar net gözlemledim. Yaklaşık depremin
üstünden 3 hafta geçmişti ve burada kalan çocuklardan bir tanesinin bile elinde
topu yoktu. Doktorlar kağıtları bantlayıp top ile oynasınlar diye yardımcı
olmaya çalışıyordu ve sanırım sonunda İBB koordinasyona da onlar ulaşmıştı.
Çocuklara top vb. oyuncak bırakmadan önce HOP yapmak için
alana malzemelerimizi indirdik. Arabaya vahşileşmiş bir biçimde yaklaşan
çocuklar HOP’un başlamasından yaklaşık 5 dakika sonra oldukça sakinleşmiş hepsi
bantlar ile kendi oyuncaklarını, oyunlarını kurmaya başlamışlardı. Kes yapıştır
fabrikası tıkır tıkır işliyordu. Ve pek çok zor grupla aynı başlangıcı
yaşadıktan sonra oyun adasında işleyen bu düzeni görünce ilerleyen
uygulamalarda oyun açılışlarında hiç de paniklemeyecektik. Biliyoruz ki beş
dakika sonra çıra ateş alacak ve sonra oyun ateşli ile oyun fabrikasının bantı
dönecek.
Ahmet ile de orada tanıştım. Alandaki en büyük
çocuklardan biriydi. Suratında müthiş bir öfke vardı. Oyun alanındaki
kartonlardan birine sert bir şey ile vurmaya başladı. Her vuruşunda da göz ucu
ile beni izliyordu. Şoförümüze Ahmet’i Ahmet fark etmeden kayda almasını rica
ettim. Ahmet’e istediği gibi devam edebileceğini söyledim. Ama vururken yan
tarafta oynayan çocuklara darbe gelebilir, daha uygun bir yerde devam etsen
olur mu dedim. Emin misin dedi? Oyun adasından dışarıda kutuyu paramparça edene
kadar geber diye bağırıp vurdu. Sonra bana geldi. Aynı sert ifade ile bir tane
daha kutu var mı diye sordu? Var dedim. Aynı şekilde onu da paramparça etti. O
akşam çekilen görüntüleri deprem
sürecinde telefondan tanıştığım psikolog Figen hanım ile paylaştım. O da bana
bu dışavurumun sağlıklı olduğunu ve hiçbir şey demeden ona bu alanı
yaratmamızın da doğru olduğunu iletti.
Bir hafta sonra Ahmet’i yine görmek için aynı mekana
ikinci HOP uygulamasıyla gittim. Ahmet
bu sefer oyun adasından ayrılmadı. Dürbünlü bir silah yaptı. Benimle ve arkadaşları
ile yine sert bir yüz ifadesi kullanarak ama kimseye zarar vermeden oynadı. Ben
de baktığı dürbünün öbür tarafından bakarak, yaptığı silah hakkında konuşarak
daha çok onun oyun zemininde kalıp iletişim kurdum. Ona en çok ne yapmaktan
hoşlandığını sordum. Yanında yeğeni varmış. Abi Ahmet abi çok iyi anime çiziyor
dedi. Ahmet’e kalemi ve resim kağıdı olup olmadığını sordum. Tabi ki yok dedi.
Sana bulduğum defter ve kalem olunca getiririm bana kaldığın yeri gösterir
misin dedim. İki gün sonra boş bir defter kurşun ve boya kalemleri getirdim. Ama başka
çocuklar da olduğu için Ahmet’i arabamızı park ettiğim uzak bir yere çağırdım.
Ahmet ona verdiklerimi alıp konteynırına dönerken bana aynen şöyle söyledi:
-Abi sen benim psikolojime çok iyi geldin, burada bir
sürü çocukla çalışın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder