15 Haziran 2023 Perşembe

Hatay 2 - "Abi Sen Benim Psikolojime İyi Geldin"

 

Kırıkhan’dan Zehra aradı iki gün önce. “Nedim abi, senden bir şey isteyeceğim ama utanıyorum” dedi. Ben de ona “ben de senden bana kek yapmanı istiyorum ama utanmıyorum” dedim. Barbie bebeğinin bacağını komşu çocuğu kırmış. “Bana Barbie bebek getirebilir misin” dedi. Ben de “bayram öncesi gelirken getiririm söz” dedim. Sosyal medyada bu isteği duyurdum. Karşılığında ben de bir atık materyal kuklası hediye edeceğimi söyledim. Üç ayrı bağışçıdan altı Barbie bebek ile gideceğim. Zehra artı beş kişi sevinecek. Bu arada ben de takas fikrini çok sevdim.

24 Şubat günü sabahı iki HOP aracı İBB koordinasyon merkezine vardığımda bir telaş vardı koordinasyon merkezinde. Sn. İmamoğlu’da o gün Hatay’da idi ve öğleden sonra koordinasyon merkezinde de olacaktı. Çok hızlı bir şekilde ilk esnek oyun alanı çalışmamızı Ekrem İmamoğlu’nun açması ile sürece başlamamız organize edildi. İlk HOP uygulamamızda araç lastikleri, birkaç metrelik ahşap tahtalar ve kumaşlar, tekstil atıkları ile biraz da koli bantı vardı. İstanbul Dalyan Park esnek oyun alanı çalışmamızı yaptığımız yerdeki materyaller ile 2 yaşından 12 yaşına kadar her çocuğun oynayabileceği bir oyun alanı kurduk. Ama ilk uygulamada hızlı kararlar almamız gereken deneyimler yaşadık.





Hatay bana en çok ne öğretti?

Yaşamımda köklü bazı değişikliklere neden oldu. Ama ilk öğrendiğim şeylerden biri hiç de duygulara dönük bir şey değil. Çok iş odaklı, rasyonel bir şeyi öğretti oradaki deneyimim. Mart sonuna kadar Hatay’da tamamen gönüllü çalıştım. İki hafta Hatay’dan sonra Bursa’ya dönüp dört beş güne oyunlarımı sıkıştırıp, rutin ihtiyaçlarımı karşıladım. Ve bir daha iki hafta Hatay’da devam ettim. Bu da bana şunu öğretti. İçinde bulunduğumuz yaşam kurgusu belirli kalıplarda çalışmanın dışına çıkmayı, özellikle zihinde engelliyor. Ama o zincir bir kere kırılınca yepyeni bir formda da hayatınızı sürdürebildiğiniz gerçeği ile karşılaşıyorsunuz. Bundan sonra, Hatay geride kaldığında da farklı yerlerde farklı hedef gruplarda rutin işimden artan zamanlarda çalışmayacağım. Rutin işim hem bu hedef gruplar hem de gelir elde ettiğim işler olabilecek.

 24 Şubat’taki ilk uygulamada çocuklar lastikleri üst üste dizdiler. İçine birini koydular. Ve lastikleri devirdiler. İçerdeki çocuğun yaralanmasına neden olabilecek kadar kontrolsüz oynuyorlardı. Tabii çok eğlendikleri de bir gerçekti. Büyük kumaş kolilerinde de benzer bir durum oldu. Çevirmeleri ve atmaları kendilerinden çok alanda oturarak oynayan çocukları tehdit ediyordu. İlk günün ardından kendi içimizde yaptığımız değerlendirmede materyaller içinden bu büyük objeleri çıkarmaya karar verdik. Bu değişiklik oyun alanında kinestetik oyun fırsatını kısıtlarken, tasarımsal ve odaklanmaya dönük, oturarak oyunların önünü açtı. Geriye dönüp baktığımda da bugünkü HOP uygulamalarının hayal gücü-tasarım-odaklanma ekseninde kazanımlara daha çok alan açması iyi bir şeydi. Çocuklar zaten kendi serbest oyun zamanlarında çadır alanlarında (veya sokak aralarında) en çok koşturmalı, kovalamacalı oyunlar oynuyordu. Geçen ay uygulama yaptığımız bir okulda bir öğretmenin geri bildirimi şu yöndeydi:

-Deprem sonrası çocukların önemli bir kısmını uzun süre bir yere oturtamıyoruz. Bu etkinlikte asla 40 dakika bir yerde oturamayacak çocukların bile bir şeye bu kadar odaklanabildiğini gördüm ve çok şaşırdım.

Esnek Oyun alanının güzelliği tek bir kazanıma yönelik olmaması ve her yaşta, her odak grupta farklı yararları barındırması. Fakat obje ve oyun ilişkisini bir daha deneyimleme ve üzerine bolca düşünme şansını buldum bu süreçte. Bir diğer keşfimiz de yaklaşık 50 metrekarelik bir brandanın havanın hafif yağışlı olması nedeni ile yere serilmesi oldu. İlk gün bu brandayı sadece çocuklar çamura oturmasın diye düşünmüştük. Ama gördük ki doğal bir oyun adası oluşturabiliyoruz. Bu sayede çocukların oyun adasında gözlem, malzeme dağılımı, kendi içlerinde paylaşım fırsatları ve iki oyun kurucunun alana hakimiyeti de çok kolaylaşıyor. Ve böylece yüzlerce uygulamaya yansıyan önemli keşfimizi ilk deneyimimizde keşfetmiş olduk.



Hatay’da unutamayacağım bir deneyim de Ahmet ile yaşadıklarım.

İkinci ve üçüncü gün öncelikle İBB’nin kurduğu çadırkentlerde uygulamalarımıza başladık ve önceden keşif yapıp telefon numaralarını aldığımız sorumluları arayarak Arsuz, İskenderun ve Samandağ’da iki araç, bir günde iki uygulama kapasitesi ile başladık. Sahada üçüncü ya da dördüncü gün ise bizim aradıklarımız dışında ilk defa ekibimize bir yere gitmemiz yönünde bilgi geldi. Samandağ Devlet Hastanesinin karşısında bir grup çocuk için oyuncak iletmemiz istendi.

Alana gittiğimizde yaklaşık 30 yıllık meslek hayatımda ilk defa oyun açlığı diye bir şeyi bu kadar net gözlemledim. Yaklaşık depremin üstünden 3 hafta geçmişti ve burada kalan çocuklardan bir tanesinin bile elinde topu yoktu. Doktorlar kağıtları bantlayıp top ile oynasınlar diye yardımcı olmaya çalışıyordu ve sanırım sonunda İBB koordinasyona da onlar ulaşmıştı.

Çocuklara top vb. oyuncak bırakmadan önce HOP yapmak için alana malzemelerimizi indirdik. Arabaya vahşileşmiş bir biçimde yaklaşan çocuklar HOP’un başlamasından yaklaşık 5 dakika sonra oldukça sakinleşmiş hepsi bantlar ile kendi oyuncaklarını, oyunlarını kurmaya başlamışlardı. Kes yapıştır fabrikası tıkır tıkır işliyordu. Ve pek çok zor grupla aynı başlangıcı yaşadıktan sonra oyun adasında işleyen bu düzeni görünce ilerleyen uygulamalarda oyun açılışlarında hiç de paniklemeyecektik. Biliyoruz ki beş dakika sonra çıra ateş alacak ve sonra oyun ateşli ile oyun fabrikasının bantı dönecek.

Ahmet ile de orada tanıştım. Alandaki en büyük çocuklardan biriydi. Suratında müthiş bir öfke vardı. Oyun alanındaki kartonlardan birine sert bir şey ile vurmaya başladı. Her vuruşunda da göz ucu ile beni izliyordu. Şoförümüze Ahmet’i Ahmet fark etmeden kayda almasını rica ettim. Ahmet’e istediği gibi devam edebileceğini söyledim. Ama vururken yan tarafta oynayan çocuklara darbe gelebilir, daha uygun bir yerde devam etsen olur mu dedim. Emin misin dedi? Oyun adasından dışarıda kutuyu paramparça edene kadar geber diye bağırıp vurdu. Sonra bana geldi. Aynı sert ifade ile bir tane daha kutu var mı diye sordu? Var dedim. Aynı şekilde onu da paramparça etti. O akşam çekilen görüntüleri  deprem sürecinde telefondan tanıştığım psikolog Figen hanım ile paylaştım. O da bana bu dışavurumun sağlıklı olduğunu ve hiçbir şey demeden ona bu alanı yaratmamızın da doğru olduğunu iletti.

Bir hafta sonra Ahmet’i yine görmek için aynı mekana ikinci HOP uygulamasıyla  gittim. Ahmet bu sefer oyun adasından ayrılmadı. Dürbünlü bir silah yaptı. Benimle ve arkadaşları ile yine sert bir yüz ifadesi kullanarak ama kimseye zarar vermeden oynadı. Ben de baktığı dürbünün öbür tarafından bakarak, yaptığı silah hakkında konuşarak daha çok onun oyun zemininde kalıp iletişim kurdum. Ona en çok ne yapmaktan hoşlandığını sordum. Yanında yeğeni varmış. Abi Ahmet abi çok iyi anime çiziyor dedi. Ahmet’e kalemi ve resim kağıdı olup olmadığını sordum. Tabi ki yok dedi. Sana bulduğum defter ve kalem olunca getiririm bana kaldığın yeri gösterir misin dedim. İki gün sonra boş bir defter kurşun  ve boya kalemleri getirdim. Ama başka çocuklar da olduğu için Ahmet’i arabamızı park ettiğim uzak bir yere çağırdım. Ahmet ona verdiklerimi alıp konteynırına dönerken bana aynen şöyle söyledi:

-Abi sen benim psikolojime çok iyi geldin, burada bir sürü çocukla çalışın.



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder