Aşağıdaki yazı Mimesis internet dergisinde Ocak 2016'da yayınlanmıştır.
Okullarda çocukların iki farklı dünyası var. Birincisi, biz
yetişkinlerin onlara verdiğimiz rolleri oynadıkları dünya. Bu dünyanın içinde
ders dinliyorlar ya da dinliyormuş gibi yapıyorlar, bir zilin çalmasıyla sınıfa
giriyorlar, konuşmadan önce parmak kaldırıyorlar. İkincisi ise kendileri
oldukları dünya. Bu dünyanın içinde öğretmen ders işlerken defterlerine bir
şeyler çiziyorlar, teneffüste birbirleri ile oynayıp şakalaşıyorlar, kavga
ediyorlar.
Biz sanat eğitmenleri diğer öğretmenler gibi genellikle ilk
dünyadaki rolleri ile temas halindeyiz. Buna yapılandırılmış zamanlar da
diyebiliriz. Bu zamanları bir dizi etkinliği kendi istekleri ile
başlatmadıkları, bitirmedikleri, o etkinliklerin ne olacağına kendilerinin
karar vermediği bir zaman dili olarak da ifade edebiliriz. Bu zamanlarda
gerçekleştirilen drama, tiyatro ve diğer sanat etkinlikleri hakkında çok
yazıldı, çizildi. Bu etkinliklerin gerekliliği, yarar boyutu, yöntem boyutu
üzerine teoride ve pratikte pek çok çalışma halen sürüyor.
Fakat çocukların okullarda daha kendileri oldukları ikinci
dünyaları hakkında pek fazla görüş sunulmuyor, bu dünyaya dair çalışmalar çok
az yapılıyor ya da yapılmıyor. Bir oyun çalışanı olarak; çalıştığımız grupları
tanımak, sosyal becerilerini geliştirmek, yaratıcılıkları, özgüvenleri ve
onların yararına olan diğer gelişimsel hedefleri gerçekleştirmek için o dünyayı
tanımalıyız. Drama-tiyatro-oyun çalışanı ve diğer sanat disiplinleri
eğitmenlerinin yapacak şeyleri o dünyayı tanımakla da sınırlı olmamalı. Daha
fazlasını yapabiliriz. Benim ilk aklıma gelenler aşağıdakiler:
1)Çocukların teneffüslerde oyun oynama hakkı konusunda
okullarda birlikte çalıştığımız öğretmenlere durmadan, bıkmadan, binbir farklı iletişim
yolu ile koşmanın, gürültünün oyunun en doğal unsuru olduğunu anlatmalıyız.
2)Okullar, sonbahar ve kış mevsimini içeren bir zaman diliminde eğitim
yapıyor. Okul idarecilerine çocukların hastalanma riskine karşı; çocukların
fiziksel ve ruhsal gelişimlerini engellediklerini anlatmalı, velileri
bilinçlendirmeliyiz.
3)Çocukların ellerinde tebeşir yerlere oyun alanı çizmesi o
okulda çocuğun varlığına işaret eder. Hatta bahçelere, okul koridorlarına
çeşitli oyun malzemesi dolapları konulabilir.
4)Çocukların ders dışı zamanları genellikle spor
öğretmenleri kontrolünde olur. Çocuklar topla oynanan oyunlara yönlenir. Oyun
çalışanları için pek çok sosyal oyunu bahçede oynamak, çocuklarla birlikte
teneffüste bulunmak yapılandırılmış pek çok etkinlikten daha verimli ilişki
kurma fırsatı verir. Çocuklarla ders dışı zamanlarda oynamayı, oyunlarına
kolaylaştırıcı olmayı, oyun ortamı sağlayıcısı olmayı kendimize görev
edinmeliyiz.
5)Özellikle ötekileştirilen çocuklara pozitif ayrım yapmak,
onları oyun gruplarına kaynaştırmak için çocukların kendi oldukları dünyada
çalışmak daha gerçekçi çözümler içerebilir.
6)Okul inşa ettiren bürokratların, özel okul sahiplerinin ve
okulları yapan mimarların, çocuğun oyun oynamayı beslenmesinin bile önüne
alabildiği bir ihtiyaç olduğunu bilmesi gerekir. Bir okula yemekhane ve tuvalet
yapmak kadar önemlidir, oyun oynamaya müsait alanlar, zeminler yapmak ve uygun
oyun ekipmanları almak.
Bir kişi bir okulun oyun kültürüne etki edebilir mi? Ben
edilebildiğini tecrübe ediyorum ve bir sonraki yazımda örnekleri ile paylaşacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder