27 Şubat 2014 Perşembe

Oyunla Eğitim Üzerine Bir Söyleşi

“Ailelere Oyunla Eğitim” atölyeleri deyince ilk aklınıza gelen nedir?

Öncü olmasıdır. Aile katılımlı bu tip uygulamaların okul dışı, bağımsız bir platformada gerçekleşecek olması bu çalışmayı diğer aile katılımlı uygulamalara göre bambaşka bir yere koymaktadır.  Bu neredeyse boş bir coğrafyaya atılmış bir adım.
Yaklaşık 10-12 yıl önce Mustafakemalpaşa Belediyesi Bölge Tiyatrosunda, yönetici olarak tiyatro repertuarını oluştururken ve yazar-yönetmen olarak oyun tasarlarken hizmet verdiğimiz bölgenin yapısına göre hareket etmeyi tecrübe ettim. Yerel olanı çözümlerken, ülkede yüksek sanatın nereye gittiğini elimden geldiğince takip etmeye çalıştım. Orada yapılan çoğu iş yerelden kopmadan ama öncü oldu.
Yaklaşık 8-10 yıl önce Nilüfer Belediyesinde çocuklarla ve gençlerle çalışırken de daha daraltılmış bir hedef grupla da aynı bakış açısıyla hareket ettim. Nilüfer Belediyesi’nde drama eğitimi alan bu çocuklar kimdi? Çocukların ve ailelerinin beklentileri neydi? Asıl ihtiyaç duydukları neydi? Sadece iletişim becerileri, toplum içindeki duruşları iyi olsun diye bunca zahmete girmeleri değer miydi? Ve beklentinin bir adım önüne geçip tematik çalışmalara yöneldim. Tarihe drama ile yolculuk, bilime drama ile bakmak, Kurtuluş Savaşı’nı oyunla anlatırken değerler eğitimine dokunmak sadece bu  çalışmaları nasıl araçsallaştırdığıma birkaç örnek. Ve o zaman sayısı bir elin parmağını geçmeyen biz drama eğitmenleri yine şimdiki pek çok bağımsız sanat atölyesi için öncü olduk.




Aynı tematik yaklaşımları son 7 yıldır çalıştığım Özel Şahinkaya Koleji çalışmaları içinde söylemek yerinde olur. Üç yıl önce “Ayrıntıda Bursa” ile yaşadığımız şehre; sanatın ve dramanın büyüsü ile bambaşka açılardan baktık. Geçen yıl “Ayrıntıda İnsan” projemiz ile değerler eğitimine sanatla ince bir dokunuşta bulunduk. Bu yıl da “Ayrıntıda Okulum” teması sıra dışı tiyatro ve drama işleri üretiyoruz. Bu çalışmalarla okullardaki sanat etkinliklerinin sadece sosyal faaliyet olarak algılanmasını yıkmaya öncü olduk.
Şimdi Mavi Balon Atölyeleri’nde yeni bir döneme başlıyorum. Günümüzde çocuğunun eğitimini ve kişilik gelişimini ailesinin esas meselesi yapmış aileler için başlayan bir dönem.



-Bu aileyi nasıl tanımlarsınız?
Sosyokültürel olarak genellikle;
* Hem anne-hem babanın eğitimli olduğu,
* Sıklıkla hem anne, hem babanın çalıştığı,
* Çekirdek aile biçiminde yaşayan,
* Çocuklarının gelişiminde geleneksel eğitim metodlarının dışına çıkıp; eğitime ve gerekli gördükçe destek kurslara, profesyonel gelişim hizmetlerine bütçe ayıran,
* Çocuklarının hem günümüz olanaklarından faydalanırken hem de bazı temel değerleri-terbiyeleri de edinmesini isteyen,
*Tüketim ilişkilerinin esas öznesi olan,
* Maalesef biraz da uzak çevre (medya vb.), sıklıkla yakın çevre (komşular, öğretmenler, iş arkadaşları) yüzünden çocuğunun gelişimi ile ilgili paranoyaklaşan, aileler.

Peki neden bu ailelerin atölyenize katılmasını tavsiye edersiniz?
Çoğu aile üzerine biçilen anne-baba gömleğini giyerken farkında olmadan veya olsa da çözemediği ciddi bir gerilimi de yüklendiği için. Yüklendikleri bu gerilime dışarıdan bakabilmek için.
Çocuğu ile ne yapması gerektiğini, çocuğuna nasıl davranması gerektiğini hep başkalarından duymaktan sıkılan bireylerin bu aracıları kaldırmaya ihtiyaç duydukları için. Birbirleri ile eğlenerek neler yapabildiklerini görmek için. Odak konuda farklı çocukları, farklı aile yaklaşımlarını ve farklı olmanın normalliğini deneyimlemeleri için.
Çocuğu ile zaten keyifli zaman geçirenlerin bir de yapılandırılmış oyun ortamında bu keyfi yaşama şanslarını kullanmaları için. Benzer başka aileler ile etkileşime girme olanağı verdiği için.

Kendine dışarıdan bakabilmek ile tam olarak neyi ifade ediyorsunuz?
Mavi Balon’daki “Oyunla Eğitim” çalışmaların temelinde günümüz beyaz yaka çalışanlarının ve çekirdek ailesinin içinde bulunduğu ‘yabancılaşmayı’ görünür kılmak ve üzerine tartışabilmeyi kastediyorum. Çünkü bazen çocuğumuzun iyi yetişmesi için yaptığımıza inandığımız pek çok girişim, esas gerekli olandan bizi uzaklaştırıyor. Ve bu her aile için aynı şiddette, aynı biçimde gerçekleşen bir şey değil. Bir de bu çalışmalarda  çocuklar çok eğlenirken, ailelerini şaşırtıyorlar ve kendini gözden geçirenler genellikle yetişkinler oluyor.

Biraz da “Oyunla Eğitim” yönteminden bahseder misiniz?
Aslında çoğu atölye yöntem olarak dramanın kullanıldığı biçimde bir grup etkileşimi üzerine kurulu. Ama bu başlangıç atölyelerinin devamında ailelerin kendi içinde uygulayabilecekleri kartlı oyunlardan, şehrin dört bir yanına dağılarak ve zaman sınırının olmadığı kapı dışı etkinliklere, sadece dijital ortamın kullanıldığı uygulamalara kadar çeşitliliği olan bir araç “oyunla eğitim”.
Bu uygulamanın temel bileşenleri: aile + odak konu + bunun için tasarlanmış oyun’dur.

Bu güne kadar ki uygulamalarda ne gibi tecrübeler elde ettiniz?
Daha önce benzer bir çalışmaya katılmamış olan her yetişkin çalışmaya çok gergin başlıyor. Onları çalışmada çocuklarının rahatlığı, katılımı ve aldığı keyif rahatlatıyor. Her adım onlar için bir soğan halkası gibi oluyor ve çocuklarının rehberliğinde çalışma bittiğinde çoğu bir çocuk gibi mutlu, keyifli tamamlıyor çalışmayı. Tabii burada asıl amacın çalışmayı keyifle tamamlamak olmadığını, odaklandığımız duruma ne kadar çok açıdan bakabildiğimiz ve çalışmanın sonunda neler ekleyebildiğimiz olduğunu unutmamak gerekli.




Atölyeleriniz hangi zaman aralıklarında gerçekleşiyor?
Şu an başladığım atölyelerden sadece Küçük Prens okuması 10 hafta sürüyor. Bunun dışındaki atölyelerin odak konusu ve atölyenin yöntem tasarımına göre bir atölye 3 faklı günde, biri de 4 farklı günde gerçekleşiyor. Çoğu da tek günlük uygulamalar. Bu yüzden haftanın her günü ve günün her kesitinde bu çalışmaları uygulamak mümkün. Atölyelerin özellikle bu biçimde tasarlanmış olması bir ailenin, bir gününün belli bir dilimini bir yıl boyunca bağlamasını da engellemiş oluyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder