4 Aralık 2019 Çarşamba

Yaratıcılık Nasıl Ölçülür



Aşağıdaki yazı çok temel bir soruya odaklanıyor. Sınavlarla bilgiyi ölçebildiğimiz için mi bilgiye dayalı sınav yapısı bir okulun en değerlisi, diğer gelişim alanları ölçülemediği için mi gemide kurtarılacaklar arasında sonlarda değerlendiriliyor. Bunu tartışmaya başlamamız dahi okulumuzun ismine yakışır bir yeniye açıklık göstergesidir. Aşağıdaki alıntı bir eğitimci olarak beni derinden etkiledi. Alıntı yaptığım bu bölüm ise kafamdaki temel bir soruya oldukça güzel bir yanıt penceresi açıyor.

Öğrencilerimize ve ailelerine proje kazanımları ile ilgili nasıl etkili geri bildirimler verebiliriz?

“Standartlaştırılmış sınavların sınıf etkinlikleri için müfredatı belirlediği bir dönemde yaratıcılığı nasıl teşvik edebilir ve destekleyebiliriz? Birçok yerde, standart sınavlar çocukların okul dışındaki özel hayatlarına yönelik gündemi bile belirler.

Standart sınavları savunan bazı iyi argümanlar var. Hesap verebilmek , öğretmenler hakkında geri bildirimde bulunmak ve öğrenciler için bildirimde bulunmak önemli.
Ama standart sınavlar doğru ölçümleme yapıyor mu? Sınavlar, öğrencilerin aritmetik problemleri ne kadar doğru bir şekilde çözdüğünü, geçmişteki önemli tarihleri ne kadar iyi öğrendiğini, ya da talimatları ne kadar iyi takip edebildiğini ölçüyor olabilir. Ancak sınavlar çocukların hayatlarında en büyük farkı yaratacak şeyleri ölçmeye yetkin mi? Özellikle öğrencilerin yaratıcı düşünebilme yeteneklerini ölçebilir mi?
Okullar yaratıcı düşünmeyi nasıl ölçeceklerini bilemez. Bu nedenle daha kolay ölçebilecekleri şeyleri ölçerler. Bu ölçümlerden bazıları faydalı olabilirken birtakım çarpık öncelikler doğurabilir. Eski bir deyiş vardır: ”Neyi ölçersek ona değer veririz.” Okullar, çocuklara hayatlarında en büyük farkı yaratacak şeylere değer vermek ve odaklanmak yerine, ölçebilecekleri şeylere daha fazla dikkat çekmek ve daha fazla değer vermeyi tercih ediyor.
Artık yaratıcı düşüncenin (ve ölçülmesi eskiden daha zor bulunan diğer beceriler ve yetkinliklerin) nicel olarak daha doğru ölçülmesini geliştirmek için yeni çabalar sarf ediliyor. Günümüzün bilgi takıntılı dünyasında, bazı insanlar toplanacak doğru verileri buluyorsak her şeyin niceliksel olarak ölçülebileceğini düşünmektedir. Ben bu konuda kuşkuluyum. Sosyolog William Bruce Cameron bir zamanlar şöyle yazmıştı: “Ölçülebilen her şeyin değeri yoktur ve değer verilen her şey de ölçülemez.”
Bugünlerde eğitimde, kanıtlara dayalı neyin nasıl öğretileceğine karar vermek ve öğrencilerin başarısını kanıtlara göre değerlendirmek için “kanıta dayalı” uygulamalar çok tartışılıyor. Kanıtlara değer vermemiz gerektiğinde hemfikirim. Ancak insanlar genellikle sayılar ve istatistiklerle ifade edilen nicel kanıtlara odaklanıyor. Bu bir sorun. Eğer en değerli ve en önemli şeyleri (yaratıcı düşünme ve öğrenmenin hazzı gibi) desteklemek istiyorsak, delil kavramınızı genişletmemiz gerekir. Çocukların öğrendiklerini ölçmeye çalışmaktan ziyade (rakamlar), öğrendiğini belgelemek zorundayız (sağlam örneklerle). Çocukların ne öğrendiklerini, cevaplarını doğru/yanlış şeklinde değerlendireceğimiz bir sınavla ölçmeye çalışmak yerine, çocukların  projelerini belgelendirerek, nasıl ve neden yarattıklarını göstermek için onlarla beraber çalışmalıyız. Aslında öğretmenler ve diğerleri, bu porfolyoları daha sonra gözden geçirebilir ve çocuklara projeleri ve öğrenim süreçleri hakkında önerilerle geri bildirimler sunabilir.
Çoğu okul sistemi ve çoğu insan, portfolyo tabanlı yaklaşımları “sağlam nümerik ölçümler” kadar ciddiye almaz. K12 eğitiminde portfolyolar genellikle değerlendirmeye “yumuşak” bir yaklaşım olarak küçümsenir. Halbuki portfolyoların ve nicel olmayan kanıtların diğer diğer bağlamlarda çok başarılı olduğu kanıtlanmıştır. MIT’de öğretim üyesi olarak terfi için beni değerlendirirken kullandıkları süreci ele alalım. Kimse beni sınava tabi tutmadı. Kimse araştırma katkılarımın nicel bir analizini gerçekleştirmedi. Onun yerine, araştırmanın örneklerini içeren bir portfolyo oluşturmam istendi.
Daha sonra MIT, alanımdaki uzmanlardan portfolyomü gözden geçirmelerini ve araştırma katkılarımın anlam ve yaratıcılığına dair geri bildirim vermelerini istedi.
Biz de öğrencilerimizi MIT Media Lab’daki yüksek lisans programımıza kabul ederken, portfolyolara ve sayısal olmayan değerlendirme biçimlerine odaklanırız. Başvuru sahiplerinden herhangi bir test puanı ibraz etmeleri istenmez. Başvuru sırasında kolej notlarını gösteren transkrip talep edilmesine rağmen, onlara nadiren bakarım. Bunun yerine, başvuru sahiplerinin projelerinde ne amaçla çalıştıklarını, neler öğrendiklerini ve sonrasında neler yapmak istediklerini belirttikleri proje portfolyolarına ve araştırma ifadelerine bakarım.
Nicel olmayan değerlendirmelere yapılan bu vurgu, Media Lab’ın yaratıcılığa ve yenilikçiliğe yaptığı odaklanmaya tam manasıyla uygundur. Yaratıcılığı ve yeniliği nicel olarak ölçmek kolay değildir. Bu nedenle değerlendirme için farklı yaklaşımlara güvenmemiz gerekir. Eğer portfolyolar ve diğer nicel olmayan yaklaşımlar Medya Labaratuvarı için uygunsa, neden K-12 okulları için de olmasın?
K-12 öğrencilerinin nasıl değerlendirileceğine dair kolay cevaplar olduğunu öne sürmüyorum. Media Lab’de kullandığımız yaklaşımların çoğunun çoğaltılması kolay değildir, dolayısıyla çok sayıda öğrenciyi değerlendirmek için kullanılması mümkün olmayabilir. Ancak test ve ölçümleme konusunda süregelen K12 odağı eğitimcilerin, araştırmacıların ve ebeveynlerin odağını bozabiliyor. Bugünün çocuklarını yarının toplumunda başarılı olmaya hazırlamakla gerçekten ilgileniyorsak, değerlendirme yaklaşımlarımızı yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Ölçülmesi en kolayı olanı değil, çocukların öğrenmesi için en önemli olanı ölçmeye odaklanmalıyız.”

Mitchel Resnick
Yaşam Boyu Anaokulu- Aba Yayın
Sf.157-160

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder